|
|
MRGde
KAN AKIMI ve MR
ANJİYOGRAFİ
Konvansiyonel
anjiyografi uzun zamandır vasküler yapıların görüntülenmesi
amacıyla kullanılmaktadır ve bugün için hala
anjiyografi olarak rezolüsyonu en yüksek tekniktir; ancak
arteriyel kateterizasyon, kontrast madde ve iyonize radyasyon bu
tekniğin dezavantajlarını oluşturur. Yakın
zamanlarda vasküler yapıların görüntülenmesinde
duplex-sonografi kullanılmaya başlanmıştır;
ancak bunun da, kemik hava ve barsak gazı gibi nedenlerle vücudun
sadece belli yüzeyel bölgelerinin incelenebilmesi ve tekniğin
kalitesinin sonografiyi yapan hekime bağlı olması
gibi dezavantajları vardır.
MR
Anjiyografi nedir
MR anjiyografide dışarıdan kontrast madde vermeye
gerek yoktur; çünkü vasküler yapılar içinde hareket eden
protonlar görüntümüzde kontrast oluşturabilmektedir. Bu
sayede konvansiyonel anjiyografide elde edilenlere benzer görüntüler;
bunun ötesinde geliştirilmiş olan tekniklerle kan akımının
hızı, yönü ve hatta damar içindeki akımın
profili hakkında bilgiler elde edilebilmektedir. MR
anjiyografi ile ilk defa 1985 yılında klinik olarak değerli
görüntüler elde edilebildiği gösterildikten sonra, görüntüleme
teknikleri ve hardware üzerinde çok hızlı bir gelişme
yaşanmıştır ve bugün teknik, dünyadaki bir
çok merkezde karotis bifurkasyon stenozları ve
inntrakraniyal anevrizmaların tanısı amacıyla
aktif olarak kullanılmaktadır. Bunun ötesinde şüpheli
venöz trombozların tanısında duplex-sonografi ve
BTye belirgin şekilde yardım etmektedir. MR
teknolojisi gelişmesini bu hızla sürdürecek olursa, önümüzdeki
kısa süre içersinde MR anjiyografinin konvansiyonel
anjiyografinin yerini tamamen alması mümkündür.
MR anjiyografi hemen tüm Tesla değerli cihazlarda (0,2 T-1,5
T veya daha yüksek) uygulanabilmektedir [61]; ancak düşük
Tesla değerli cihazlarda T1 daha kısa olduğundan,
daha yüksek sapma açısı (flip angle) kullanılması
gerekmektedir (konu biraz ileride detaylı olarak tartışılacaktır).
Kullanılan MR sekans tipine bağlı olmak üzere,
damarlardaki kan hiperintens veya hipointens görülebilmektedir.
Temelde Spin-eko sekansında hipointens, buna karşın
Gradiyent-eko sekansında hiperintens olarak görülmektedir. Bununla birlikte kontrastı etkileyen başka faktörler de
mevcuttur (Tablo 11.1). Spin-eko sekansında bildiğiniz gibi, görüntü oluşturmak
için 90° ve 180° RF pulsları uygulanmaktadır; dolayısıyla
90° RF puls ile 180° RF puls arasındaki sürede, kesit içindeki
kan kesit dışına çıkacak ve 90° RF pulsdan
sonra uyguladığımız 180° RF puls damar içinde
yeni gelen protonları etkileyecek ve grafide (damar içindeki
kan) hipointens olarak görünecektir (Flow void) (Şekil 11.1).
|
Spin-eko
sekansında akan kandaki bu sinyal yokluğu, kesit kalınlığı
ince veya TE uzun seçildiği zaman daha belirgin olacaktır;
çünkü her iki durumda da, kesitimizdeki hareketli protonların
kesit dışına çıkmaları daha kolay
olmaktadır. FSE (Fast Spin-eko)da inceleme süresi Spin-ekoya
göre daha kısa olmakla birlikte, 90° RF puls sonrası
birden fazla 180° RF puls ile faz-kodlama stepleri kodlandığından,
vasküler yapılardaki sinyal yokluğu (signal void) yine
belirgindir.
Bu kontrastı (çevre yapılara göre vasküler
yapılar içinde sinyal yokluğunu) daha belirgin hale
getirmek amacıyla, kesit içine girmekte olan protonları
süprese etmek için ayrı bir RF pulsun kullanıldığı
pre-satürasyon, kan protonlarının null pointi için
uygulanan preinversiyon
veya dephasing
gradiyentleri gibi teknikler mevcuttur(Tablo 11.1)
|
|
Damar
icindeki kanin intensitesi |
Hipointens |
Hiperintens |
Spin-eko,
Fast Spin-eko
Presaturasyon
Preinversiyon
Dephasing
gradiyentleri
Uzun TE
Superparamanyetik
iron (demir) oxide |
Gradiyent-eko
Flow
compansation (akim kompansasyon)
Kisa TE
gadolinium
Chelate |
|
Tablo
11.1 |
|
|
Sekil 11.1:
Goruldugu gibi, 90 ve 180 RF pulslar kan icindeki
farkli protonlari etkilediginde damar icinden sinyal
gelmemektedir. Sadece 180 RF puls uygulamasi ile
protonlardan sinyal elde edilemedigine dikkat ediniz. |
|
|
Resim 11.1:
Flow Void. SE ile elde edilen grafide, vaskuler yapilar
(Inferior Vena Cava ve Aorta) hipointens olarak
izlenmektedir (TR:400, TE:17).
|
Spin-ekoda
akan kanın bu sinyal özellikleri ile birlikte MRG
anjiyografi görüntüsünün elde edilmesinde, akan kanın çevre
(sabit) dokulara göre hiperintens görüldüğü sekansları
kullanmak zorundayız. Bu nedenle MR anjiyografide
Gradiyent-eko sekansları kullanılmaktadır ve bu amaçla
temelde iki fenomen mevcuttur;
a-
Time-of-flight
(TOF)
b-
Faz kontrsat (phase contrast)
Time-of-flight
(TOF)
Gradiyent-eko
sekansında bildiğiniz gibi sadece <90° RF puls
uygulanmaktadır (Spin-ekodaki 180° RF puls bu sekansda
yoktur). TR kısa tutularak çok sayıda RF puls uygulandığında
kesit içindeki tüm protonlar satüre olacaktır
(longitudinal manyetizasyonları azalacak); ancak akan kan ile
birlikte kesite yeni gelen protonlr satüer olmayacaklarından,
sabit dokulardan düşük sinyal alınmasına karşın,
vasküler yapılardan yüksek sinyal elde edilecektir (Şekil
11.2).
|
|
Sekil
11.2: RF puls uygulamalari arasinda kesite yeni
protonlar gelmekte, buna bagli olarak da sature olmus sabit
dokulardan dusuk sinyal kaydedilmesine karsin vaskuler
yapilardan yuksek sinyal kaydedilmektedir. RF puls ile
sature olan kandaki protonun RF puls uygulamalari arasinda
kesitten uzaklastigina dikkat ediniz. |
Bu teknik ayrıca flow-related
enhancement (akıma bağlı kontrast) olarak
bilinmektedir ve vasküler yapılar ile sabit dokular arasındaki
bu kontrast, kan akımına dik olmak üzere ince kesitler
yapıldığında daha da belirgin olmaktadır;
çünkü bu sayede RF pulsları arasında, RF pulsdan
etkilenen protonların kesit dışına çıkması
ve yeni protonların kesit içine girmesi daha kolaydır (kesit
kalınlığı arttıkça kan akım hızına
da bağlı olmak üzere, vasküler yapılar içindeki
protonların da RF pulslar ile satüre olma şansları
vardır). Sabit dokuların satürasyonu ve buna karşın
akan kan ile kesite yeni gelen protonların satüre olmaması
sonucu elde edilebilen bu kontrast ile birlikte, gradiyent boyunca
akmakta olan kandaki protonların gradiyent farklılıklarına
bağlı olmak üzere dephasing göstermeleri (faz
şifti); vasküler yapılar içinde sinyalde azalma
problemi yaratır. Bu problemi ortadan kaldırmak için Flow
compensation (akım kompansasyon) tekniği kullanılmaktadır
[64] (Tablo 11.1). Bu teknikte faz şiftine neden olan
gradiyentin aksi yönünde çalışan ek bir gradiyent
kullanılır; bu sayede gradiyent boyunca akıma bağlı
olarak gelişen faz şifti önlenir. Akıma bağlı
olarak elde edilen kontrastı belirginleştirmek için
gadolinium chelate gibi paramanyetik kontrast maddeler
kullanılabilir. Bunun haricinde sekansda kullanılan TR,
TE ve sapma açısı (flip angle) değerleri kontrastın
belirlenmesinde çok önemlidir, örneğin flip angle küçük
olduğunda sabit dokulardaki satürasyon miktarının
azalmasına bağlı olarak flip angle büyük olduğunda
ise akan kandaki protonlarında satüre olma şansları
artacağından elde edeceğimiz kontrast azalacaktır.
Bu nedenle, sabit dokular ile hareket halindeki kan protonları
arasında en uygun kontrastı verecek, uygun TR ve flip
angle değerleri seçilmelidir (genellikle 30-60 msn. gibi kısa
TR ve 30-60 gibi orta dereceli flip angle uygun olan seçimlerdir).
Uygulama 2D veya 3D olarak yapılabilir.
2D
MR Anjiyografi
İlk kullanılan ve en basit olan teknik, TR ve TE kısaya
(50 msn., 10 msn.), flip angle orta dereceye (45 derece)
ayarlanarak, birçok kesit elde edildikten sonra,
post-processing ile MR anjiyo görüntüleri oluşturulur
[68]. Bu teknikte, kesite giren sabit dokular ardı ardına
hızlı biçimde uygulanan RF pulslar ile satüre olunca,
kesite sonradan giren ansatüre kan protonları ile yüksek
sinyal elde edilebilmektedir, bunun sonucu olarak vasküler yapılar
hiperintens görülürler.
Bu tekniğin (2D) avantajı, kan protonlarının
çevre sabit dokulara benzer şekilde satüre olma probleminin
az olmasıdır; bu nedenle sabit dokular ile vasküler yapılar
arasında yüksek kontrast elde edilebilir. Bunun haricinde,
bu avantaj yavaş kan akımına sahip vasküler yapıların
da hiperintens görülmesine neden olmaktadır; teknik yavaş
kan akımlı vasküler yapıların görüntülenmesinde
de başarılıdır (hatta BOS akımı bile
BOSun yüksek sinyal alanları şeklinde görülmesine
sebep olabilir). Tekniğin dezavantajları ise, elde
edilecek kesit kalınlığının magnet ve
gradiyent gücü ile sınırlı olması ve hareket
artefaktlarına duyarlı olmasıdır. Bunun
haricinde TEnin göreceli olarak uzun olması, vasküler
yapıda çok yönlü akım olduğunda sinyal yokluğuna
neden olabilmektedir. Bu teknik ile elde edilen görüntülerde çevre
sabit dokular belirgin biçimde satüre edildiklerinden, vasküler
yapılar haricindeki sabit dokuların görüntü kalitesi
oldukça düşüktür (Resim 11.2).
|
Resim
11.2: 2D MR Anjiyografi. Karotis MR anjiyografik
inceleme. Ilk once kesit goruntuler elde edildikten sonra
bilgisayarda post-processing ile konvansiyonel anjiyografik
grafilere benzer goruntuler degisik acilarda olmak uzere
elde edilmektedir. |
3D
MR Anjiyografi
Bu teknikte ise, (daha önce 3D Gradiyent-eko başlığı
altında detaylı olarak anlatıldığı
gibi) kesit-belirleme gradiyenti (slice-selection) kullanılmadığı
için, kullanılan RF puls, incelenmesi planlanan tüm dokuyu
etkilemektedir. Kesit-belirleme yerine faz-kodlama gradiyentinin
kullanılması nedeniyle kesit kalınlığı
ve kesit sayısını faz-kodlama grradiyent step sayısı
belirlemektedir. Bu teknikte genellikle TR ve TE kısa (50
msn, 4-8 msn) ve flip angle küçüak (10-30 derece) olarak
ayarlanır [69]. Yine, sabit olan dokular ardı ardına
hızlı biçimde uygulanan RF pulsları ile satüre
olmakta, bu sayede volüm içine yeni gelen kan protonları
satüre olamamakta ve lede edeceğimiz görüntüde yüksek
sinyal alanları şeklinde görülmektedirler. Bu tekniğin
avantajları, 3D tekniğinin kullanılmasına bağlı
yüksek SNR elde edileceğinden, ince kesit kalınlığı
imkanını vermesi cross-talk etkinin çok az olması,
ve hareket artefaktlarına daha az duyarlı olmasıdır
(tüm bunlar 3D tekniği ile elde edilecek görüntünün
neden yüksek rezolüsyonlu olacağını açıklar)
(Resim 11.3).
|
Resim
11.3: 3D MR Anjiyografi |
Bunun
yanında, yine 3D tekniğinin kullanılmasına bağlı
olarak inceleme zamanı daha uzundur ve bu teknikte belli bir
doku volümüne RF puls uygulandığından volüm içine
yeni giren kan protonlarının çevre dokulara benzer
şekilde saterü olma problemi vardır (çünkü kesite göre
volüm içinde daha fazla süre harcarlar ve bu süre içinde bir
çok RF puls aynı protonları etkileyebilmektedir). Bu
protonlar satüre olurlarsa sabit dokular ile vasküler yapıların
kontrastı kaybolur. Bu nedenle, iyi kontrast oluşması
ancak kan akım hızının yüksek olması ile
sağlanır.
Bununla birlikte, 3D tekniğinin bu dezavantajını
ortadan kaldırmak için,
MOTSA (Multipl overlapping thin slab acquisition) tekniği
geliştirilmiştir [70]. Motsada inceleme yine 3D
olarak yapılır; ancak incelenmesi planlanan doku volümü
küçük bölümler halinde incelenmektedir. Bu sayede 3D tekniğinin
en büyük dezavantajı olan kan protonlarının satüre
olma problemleri büyük oranda ortadan kalkmaktadır (MOTSA
tekniğinde inceleme süresi normal 3D tekniğine göre
daha uzundur).
MR anjiyografide bu anlatılan teknikler kullanılarak (2D
veya 3D TOF kesitsel görüntüler elde edildikten sonra,
konvansiyonel anjiyografidekine benzer görüntüler, bilgisayarda
post-processing
ile sağlanmaktadır. Bu işlem sırasında görüntü
kalitesini artırmak amacıyla genellikle maximum-intensity-projection
algorith uygulanır.
|
Sekil 11.3:
Kan akimi yonlerini sekilde goruldugu gibi kabul
edersek; presaturasyon sol bölümde uygulanirsa
arteriyal anjiyografi; buna karsin sag tarafta
uygulanir ise venoz anjiyografi elde edilmektedir. |
|
|
Bu teknikler ile elde edilen görüntülerde incelenen bölgedeki
tüm vasküler yapılar görüntülenecektir (hem arteriyal,
hem de venöz vasküler yapılar). Buna karşın
teknikte presatürasyon
tekniği kullanıldığında, sadece
arteriyal veya sadece venöz yapılar görüntülenebilmektedir.
Bunun çalışma mekanizması tamamıyle kan akım
yönü ile ilişkilidir (Şekil 11.3, Resim 11.4).
Son yıllarda MR anjiyografi görüntü kalitesini artırmak
için Magnetization Transfer puls uygulanmaya başlanmıştır
[54]. Magnetization transfer fenomeni, protonların
mobil (hareketli) ve anmobil (bağlı, restricted) olmak
üzere iki farklı ortamda bulunmalarına bağlıdır
(mobil protonlar sıvılardaki, anmobil protonlar
makromoleküllerin yapılar içindeki protonları temsil
eder). Anmobil protonlardan belirgin sinyal elde edilemez; çünkü
bu protonlar makromoleküllerin yapılarında bulundukları
için çok kısa T2 süreleri vardır. Bu makromoleküller
non-homojen ilişkiler içinde olduklarından, bu
protonların salınım (precession) frekans bandı
oldukça geniştir (bütün protonlar aynı frekansta salınım
göstermez). |
|
Resim 11.4:
Görüntüde sadece venöz
yapılar izlenmektedir (presaturasyon
teknigi) |
|
|
Bu nedenle, dokuya geniş frekans bantlı
(non-spesifik) RF puls uygulandığında, anmobil
protolar genelde satüre oldukları halde, mobil protonlar (bunların
salınım frekansları birbirleri ile aynıdır)
bu RF pulsundan çok az etkileneceklerdir. Beyin beyaz cevherinde
hem mobil, hem de anmobil protonlar olduğu halde, vasküler
yapılar içindeki protonlar mobildir. Dolayısıyla,
Magnetization Transfer puls uygulandığında, beyaz
cevherden gelecek sinyal kısmen süprese edilmekte, buna karşın
akan kandaki protonlardan elde edilecek sinyal etkilenmeyeceğinden,
sabit dokular ile akan kan arasındaki kontrast artmaktadır.
İşte bu yöntem kullanılarak (Magnetization
Transfer plus) MR anjiyografi görüntü kalitesi belirgin biçimde
yükseltilmektedir (Resim 11.5 a ve b).
|
|
Resim
11.5 a ve b: Magnetization transfer kullanilmadan (a) ve
kullanilmasi ile (b) elde edilen MR anjiyografiler.
Magnetization transfer puls kullanildiginda daha ince olan
vaskuler yapilarin belirginlestigine dikkat ediniz. |
Faz
(phase) kontrast
MR Anjiyografi
Faz kontrast tekniği MRGde
anjiyografi için kullanılabilen ikinci yöntemdir. Daha önce
belirtildiği gibi, gradiyent boyunca akmakta olan kandaki
protonlar arasında, faz şifti meydana gelir. Bunu
engellemek için TOFta akım kompansasyon (flow
compansation) tekniğinin kullanıldığını
söylemiştik; buna karşın bu oluşan faz şifti
ikinci MR anjiyografi tekniğinin temelini oluşturmaktadır
(phase kontrast). Bu teknikte görüntüler, gradiyent (+) ve (-)
yönlerde çalışıyorken çiftler halinde alınır.
Image subtraction ile sabit dokular görüntüden silinir; böylece
sadece vasküler yapılar görünür hale getirilmiş
olunur. Bu teknik ile oluşturulacak MR anjiyografi de
inceleme zamanı TOFa göre daha uzundur ve TOFta olduğu
gibi inceleme 2D veya 3D olarak yapılabilmektedir. Bununla
birlikte teknik, akıma bağlı olarak oluşan
saturasyona karşı duyarlı değildir; ve böylece
yavaş kan akımlı vasküler yapılar TOFtan
daha iyi görüntülenir. Ayrıca bu teknik ile akım yönü
ve hızı gibi fonksiyonel bilgiler elde edilebilmektedir.
MR
Anjiyografi ne kadar güvenilir bir teknik?
MR
anjiyografi genellikle lezyon derecesini (genellikle damar darlığını)
olduğundan daha fazlaymış gibi gösterir. Bunun
temel nedeni MR anjiyografisinin konvansiyonel anjiyografiye
nisbeten artefarktlara daha duyarlı olmasındandır -
şimdi bunu örneklemek
için aşağıdaki vakaya göz atalım.
Aorta
3D TOF (MIP görüntüleri) MRA'de önemli gibi görünen
SMA darlığı görünmektedir. |
|
Aynı
tetkikden başka bir açıdan görüntü yine ayni
derecede damar darlığı gösteriyor. |
|
MRA
: aksiyal "source" görüntü |
|
Konvansiyel
anjiyografi'de SMA darlığı daha az ciddi
olduğu görünmektedir. |
Safra
kesesi ve Safra Yollarının Görüntülenmesi
|
Resim
11.6: Safra kesesi ve ortak safra kanalinin MRG
kullanilarak degisik acilardan elde edilen goruntuleri
(TSE, TE:4000, TE:180) |
|
|
Safra salgısının uzun T2 değerleri nedeniyle,
T2 ağırlıklı görüntülerde safra kesesi ve
safra yolları hiperintens olarak görülmektedir.
İşte bu özellikten faydalanılarak son bir iki yıldır
anjiyo sekansı ile (post-processing) safra kesesi ve koledok
konvansiyonel kolesistografilere benzer şekilde başarılı
biçimde görüntülenebilmektedir (Resim 11.6). |
Ana
sayfa I Bir
Önceki Bölüm
I
Bir Sonraki Bölüm
I iletisim I
www.birthmarks.us
|