SONOGRAFİYİ KİM YAPSIN?
   HEKİM FORUMU, İstanbul Tabib Odası, Haziran 1995, Sayfa 24
   Dr. Orhan Konez ve Dr. Cengiz T. Yenigüç

Kongre için Toronto'dan gelmiş 50-60 yaşlarında bir radyologla açık havada sigara molası sohbetindeyiz. Türkiye'li olduğumuzu öğrenince sohbet koyulaşıyor. "İstanbul" diyor, "çok önceden bir kez görmüştüm, çok güzel". Konu, çok doğal olarak ortak konumuz olan radyoloji'ye, BT ve MRG'ye geliyor. Öğreniyoruz ki, Kanada'da sadece 3 MRG cihazı var ve bizi asıl saşırtan, bundan hiç de şikayetçi olmaması (Yıl 1993). O an övünerek "Sadece İstanbul'da 6 MRG cihazı, 50 civarında BT cihazı var" diyoruz. Şaşırma sırası ona geliyor. Sigaralarımız bitirip içeriye giriyoruz.        

Sağlık  hizmetlerinin  etkin  biçimde  yürütülmesinde  hiç  kuşkusuz  alt  yapı  ve  insan  faktörünün  önemi  yadsınamaz. Fakat  özellikle  son  yıllarda  teknolojik  cihazların  kullanımı  tıpta  çok  önemli  bir  yer  tutmaya  başladı  ve  etkinliği  inanılmaz  bir  hızla  artmaktadır. Bu  teknolojik  cihazlar  hemen  tümüyle  gelişmiş  batı  ülkelerinde  üretilmekte  ve  bu  konuda  Türkiye  gibi  gelişmekte  olan  ülkelerde  de  iyi  bir  pazar  oluşturmaktadır. Bu  noktada  önemli  olan  şu: Büyük  paralar  vererek  satın  aldığımız  bu  teknolojik  cihazları   verimli  olarak  kullanabiliyor muyuz ?     

"Sonografiyi  kadın  doğumcular mı , yoksa  radyologlar mı  yapmalı? "  ile  başlayan  tartışmalara  bugüne  kadar  çok  şahit  olduk  ve  çoğunda da  aktif  rol  aldık.  Bu  tartışmaların  sonuçları  hemen  her zaman  tartışanların  ağırlıklı  olarak  hangi  gruptan  olduğuna  bağlı  olarak  değişti. Fakat  tüm  bu  konu  odaklı  tartışmalarda  gerçek  sorunun  ortaya  konulduğunu  ve  tartışıldığını  düşünmüyoruz. Bu  konuda  esas  üzerinde  durulması  gereken  nokta, gelişmiş  ülkelerde  üretilen  bu  teknolojik  cihazlara  bu  kadar  çok  paralar  ödendikten  sonra, bunları  ne  kadar  verimlilikte  kullanabildiğimizdir.

Bir  süredir  kadın  doğum  asistanları  yeterli  veya  yetersiz  sonografi  eğitimi  ile  birlikte  ihtisas  yapmaktadırlar (Hiç  kuşkusuz ki, ilerleyen  mesleki  tecrübeleri  ile  birlikte  bu  konuda da  tecrübe  kazanmaktadırlar). İhtisas  sonrası  ise, bu  hekimler  liberal  ekonominin  rekabet  koşulu  adına  ilk  maddi  birikimlerini  bu  cihazlar  için  harcamaktadırlar. Son  zamanlarda  bu  kıskaca  ürologlar  ve  dahiliyecilerin de  girdiğini  görüyoruz.  Satın  alınan  bu  yüksek  maliyetli  cihazlar, önemli  bir  gelir (ekonomik  kazanç) elde  edilmeksizin, genellikle  günde  bir  kaç  hasta  için  açılıp  kapanmaktadırlar. Sonuçta  kadın  doğumcuların  birbirleri  arasındaki   rekabetten  dolayı  gereksiz  olarak  teknolojik  cihaz  sayısı  artmaktadır. Bu  cihazların  teknolojik  olarak  yaklaşık  10 (on) yılda  eskidikleri   ve  değiştirilmesi  gerektiği  düşünülecek  olursa  ülkemiz  adına  maddi  kaybın  ne  kadar  önemli  olduğu  ortadadır.  Bunun   yanında, günde  bir  kaç  hastada  sonografi  tetkiki  yapan  bir  hekimin  bu  işi  ne  kadar  başarılı  yapacağı  şüphesiz  ikinci  bir  sorunu  doğurmaktadır.  

 

Dahiliyecilerin  ve  ürologların da  son  yıllarda  sonografi  cihazına  ilgi  göstermeleri  şu  anda  yaşanan  problemi  çok  daha  geniş  tabana  yayacaktır. Neyse ki, halen  hastalar  dahiliyecileri  ve  ürologları  sonografili /sonografisiz  olarak  ayırmıyorlar; ancak  bu  hızlı  gidişe  engel  olunmaz  ise (ki bunun görünen  en  mümkün  yolu "malpractice" yasasıdır.), bu  durum  kısa  süre  içerisinde  ülke  ekonomisi  ve  hasta  sağlığı  aleyhine  gelişecektir. 

Şu  ana  kadar  bahsettiğimiz  problem, ağırlıklı  olarak  özel  muayenehaneler  bazında  görülmektedir. Bununla  birlikte  son  yıllarda  hastanelerin  dahiliye  ve  üroloji  kliniklerine  sonografi  cihazları  satın  aldığını  görüyoruz.   10-20  hastası  olan  klinikte,  sadece  bu  hasta  sayısına  bağımlı  olacak  bir  sonografi  cihazının  verimli  olarak  çalıştırılması  nasıl  beklenebilir ki ?  Aynı  hastanelerin  radyoloji  kliniklerinde  cihaz  sayısının yeterli  olmamasından  dolayı  hastaların  haftalar, hatta  aylar  sonrasına  sonografi  randevusu  aldıkları  dikkate  alınırsa  olay  daha  çarpıcı  görülmektedir.  

Konu  hakkında  sonuç  olarak  şunu  söylemek  istiyoruz: Sonografiyi  kimin  yaptığından  çok  daha  önemli  olan, bu  işi  yapan  hekimin  bu  teknolojik  cihazı  mümkün  olan  en  yüksek  verimlilikte  kullanmasıdır. Eğer  bu  mümkün  olabilirse( ki  herkes  için  bir  takım  avantajlar  taşımaktadır), ülke  ekonomisi  bu  nedenle  önemli  kayıplar  vermeyecektir. Ayrıca  bu  işi  yapan  hekimin  daha  çok  hasta  tecrübesiyle  daha  az  hata  yapması da  diğer  bir  avantajdır.

Yıl  1995.  Aradan  geçen  2  yıl  içinde  İstanbul’da  MRG  ve  BT  cihaz  sayısı  daha da  arttı. Nüfusu  2 milyon  sapma  ile  söylenebilen  İstanbul’da  sonografi  cihaz  sayısını  söylemek  ise  mümkün  değildir.  Toronto’lu radyologla  bu  yıl  tekrar  karşılaşacağız.  Yine  sigara  içip  laflayacağız.

*GATA   Haydarpaşa  Eğitim Hastanesi, Radyoloji Kliniği

Ana sayfa              iletisim