Manyetik Rezonans Görüntüleme: Temel Bilgiler |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
TEMEL PULS SEKANSLARI
Bir
kesit görüntüsü elde etmek için bu 90° ve 180° pulsların kaç
kere kullanılması gerekmektedir? Bir
kesit görüntüsü elde etmek için bu sayı seçeceğimiz
matriks değeri ile değişmektedir. Örneğin 128
x 256 matriks değeri (matrix
size) seçilirse, 90° ve 180° RF pulsları 128 kere, 192
x 256 matriksde 192 kere, 256 x 256 matrixde ise bu sayının
256 kere olması gerekmektedir. Ancak bu kadar çok sayıda
sinyal (eko-sinyal) elde ettikten sonra bir kesit görüntüsü (aksiyal,
koronal ve sagittal) elde edebilmekteyiz. Dikkat edilirse, hemen tüm
matriks değerlerinde 256 sabit iken diğer rakam değişmektedir.
Çünkü 256 frekans-kodlama gradiyentini, diğer rakam ise
faz-kodlama step sayısını göstermektedir. Matriks
değerinde frekans-kodlama gradiyentini gösteren sayının
yüksek olması görüntü elde etme süresini değiştirmediği
halde, bunun yüksek olmasi ile görüntünün rezolüsyonu yüksek
olmaktadır. Buna karşın faz-kodlama step sayısı
görüntü elde edilme süresini direk olarak etkilemektedir; bu
nedenle 256 faz-kodlama (phase-encoding) step sayısı ile
rezolüsyonu yüksek görüntüler elde edilmesine rağmen,
inceleme süresini kısaltmak için daha düşük değerler
(128, 192 gibi) seçilebilmektedir. Düşük matriks değeri
seçmede bir başka sebeb daha vardır; matriks değeri
artırılırsa piksel içine düşen proton sayısı
azalacağından (matriks yükseldikçe piksel volümü
azalmaktadır) elde edeceğimiz siyalin amplitütü düşük
olacaktır. Bu nedenle sinyal azlığı sorun olduğunda
matriks değerinin düşürülmesi gerekebilmektedir (bu
konu ileride SNR bölümünde detaylı olarak tartışılacaktır).
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; 90° ve 180° RF pulsların uygulama sayısı faz-kodlama step sayısı ile değişmektedir.
Eğer
biz TR değerini uzun seçersek voksellerimizde longitudinal
manyetizasyonlar tamamlanacak ve ikinci 90° RF puls ile yine tüm
voksellerden birbirlerine çok yakın transvers
manyetizasyonlar (sinyal) elde edeceğiz. Ancak TR değerini
kısa seçersek bazı voksellerde longitudinal
manyetizasyonlar tamamlanmış, bazı voksellerde ise
longitudinal manyetizasyon daha tamamlanmamış olacağından
dolayı, ikinci 90° RF puls ile voksellerimizden farklı
şiddette transvers manyetizasyon değerleri (sinyal) elde
etmekteyiz. Bunun anlamı, TR uzun ise görüntü dokuların
T1 sürelerinin farklı olmasından etkilenmeyecektir;
dolayısıyla elde edeceğimiz görüntüde T1 ağırlığı
olmaz (voksellere düşen proton yoğunlukları farklı
olduğundan dolayı görüntü proton dansitesinde olur).
TR kısa tutulduğunda ise dokular T1 sürelerinin farklı
olmasından faydalandığımız için elde
edeceğimiz görüntü T1 ağırlıklı
olacaktır. Şekil 7.2de TR uzun seçildiğinde
dokular arasında belirgin fark olmadığı halde,
TR kısa olduğunda dokular arasında belirgin fark
olduğuna dikkat ediniz.
Dokuların
hem T1 hemde T2 farklılıklarından faydalanmaz isek,
elde edeceğimiz görüntü Proton dansitesinde olacaktır.
Yani TR değerini uzun, TE değerini kısa seçtiğimizde
görüntü proton dansite özellikleri taşımaktadır.
Bu
bahsedilen T1, T2 veya proton dansite görüntüleri dokuların
tam olarak bu özelliklerine mi bağlıdır? Bu pratikte böyle kullanılsa da, aslında doğru değildir. Yani proton dansitesindeki görüntü bir miktar T1 ve T2 ağırlıklıdır; T1 ağırlıklı görüntü bir miktar proton ve T2 ağırlıklıdır ve T2 ağırlıklı görüntü bir miktar T1 ve proton ağırlıklıdır. Uyguladığımız sekansda TE değerimiz var ise, orada her zaman için bir miktar T2 ağırlık olacaktır; T2 ağırlığından tam olarak kurtulmak için TE değerinin (0) olması gerekir. Çünkü kısa bir süre olsa bile bazı protonlar bu kısa süre içersinde diğerlerinden daha hızlı dephase göstereceklerdir. Ancak bizim için 180° RF puls çok önemli olduğundan, görüntülerimiz her zaman için bir miktar T2 ağırlığı taşıyacaktır. Yine, uyguladığımız sekansda bir TR değeri var ise, orada her zaman için bir miktar T1 ağırlığı olacaktır. TR değerini ne kadar uzun tutarsak tutalım, bazı protonlar longitudinal manyetizasyonu tamamlamamış olacaklardır. Bununla birlikte bir kesit görüntüsü oluşturmak için daha önce detaylı olarak bahsedildiği gibi, RF pulsları defalarca tekrarlamamız gerektiğinden, bir TR değerimiz olacak ve görüntümüz hemen her zaman için bir miktar T1 ağırlıklı olacaktır. Sekanslarımızda hangi değerleri seçersek seçelim, voksellere düşen proton miktarları eşit olmadığına göre, farklı amplitütlerde sinyallere neden olacaklar ve görüntülerimizde her zaman bir proton ağırlığı olacaktır. Tüm bunlara rağmen pratikte kullanılan :
SATURATION
RECOVERY Bu
iki sekans tipinde, aslında temel olarak sadece 90° RF
pulslar uygulanır ve sadece FID sinyaller elde edilir (çünkü
bu sekans tipinde 180° RF puls kullanılmaz). Biraz önce T1,
T2 ve proton dansite görüntüler başlığı altında
bahsedildiği gibi; bu sekans tipi ile uyguladığımız
TR süresine bağlı olarak proton dansite veya T1 ağırlıklı
görüntüler elde edilebilmektedir (Şekil 7.4).
Eğer
TR süresini uzun tutarsak (Saturation Recovery), tüm dokularda
longitudinal relaksasyonlar tamamlanmış olacağından,
ikinci 90° RF pulse ile dokulardan proton miktarlarına uygun
amplitütlerde sinyaller alınacaktır (Proton dansite görüntüsü).
Buna karşın TR süremiz kısa olursa (Partial
Saturation), bazı dokularda longitudinal relaksasyon
tamamlanmış, bazılarında ise daha tamamlanmamış
olacağından dolayı, ikinci 90° RF pulse ile elde
edeceğimiz görüntü T1 ağırlıklı
olacaktır. Sekansın
tüm bu basit yapısına rağmen günümüzde kullanılmakta
olan MRG sistemlerinde bu sekans pek kullanılmamaktadır.
Bunun nedeni elde ettiğimiz sinyalin echo-sinyal olmayıp
FID sinyali olması, buna bağlı olarak görüntünün
magnetin neden olduğu inhomojeniteye duyarlı olmasıdır.
İNCELEME
SÜRESİ MULTISLICE
GÖRÜNTÜLEME TEKNİĞİ Bir
kesit görüntüsü oluşturmak için ne kadar süre
gereklidir? Daha
önce, inceleme süresini belirleyen bir unsurun faz-kodlama
(phase-encoding) step sayısı olduğunu söylemiştir.
Bunun yanında inceleme süresini belirleyen bir diğer
unsur TR süresidir. Kabaca örnek verecek olursak; TR:1000
msn Faz-kodlama
step sayısı: 256 (matriks 256 x 256) olduğunu Rutin
MRG incelemelerinde bir planda en az T1 ve T2 ağırlıklı
görüntülerin elde edildiğini ve her birinin ortalama
1520 kesit olduğunu düşünürseniz, bir hasta için
saatler harcamanız gerekmektedir; bu süreye ne hasta tahammül
edebilir, ne de sahip olduğunuz cihazın maliyeti ve
parasal giderleri buna izin verebilir. Bunun haricinde daha da önemlisi
uzun inceleme süresi içersinde oluşacak hareket artefaktlarıdır.
Bu soruna çözüm Multislice
Görümtüleme dir (Şekil 7.5).
Şekilden
de anlaşıldığı gibi, bu teknikte 180° RF
puls ile 90° RF puls arasındaki sürede diğer
kesitlerin 90° ve 180° RF pulsları uygulanmaktadır. Böylece,
bekleme zamanlarını diğer kesitlerin RF puls
uygulamaları ile değerlendirilmektedir ve bir kesit için
gereken süre içersinde çok sayıda kesit görüntüsü aynı
anda elde edilmektedir. Bununla birlikte, bu durumda karşımıza
önemli bir sorun çıkar; belirleyeceğimiz TR süresi
kesit sayımızı sınırlayabilmektedir. Çünkü
180° RF puls ile ikinci 90° RF puls arasında yeterli zaman
yok ise (TR kısa ise), sistem sınırlı sayıda
kesit üzerinde çalışabilmektedir. Sonuç olarak bazı
durumlarda kesit sayımızı artırmak için, TE süresini
artırmak zorunda kalmayız. İnceleme
süresini belirleyen üçüncü unsur Number of excitation (NEX)
dir (bazı MRG sistemlerinde Average olarak kullanılmaktadır).
Bunun anlamı; eğer kesite giren voksellerden yeterli
sinyal alamıyor isek; işlemi, yani ikinci defa olarak
faz-kodlama step sayısı kadar 90° ve 180° RF pulsları
uygulayıp sinyal kaydı yapmamız gerekebilmektedir.
NEX: 1,2,3
gibi rakamlarla belirtilip, bunun değeri işlemin
kaç kere yapıldığını göstermektedir.
Dolayısıyla NEX sayısı, faz-kodlama step sayısı
ve TRda olduğu gibi inceleme süresi ile doğrudan ilişkilidir. Magnet
gücü (Tesla) inceleme süresini nasıl etkiler? Daha
önce detaylı olarak bahsedildiği gibi, magnet gücü yüksek
ise (1.5 T gibi yüksek Tesla değerli cihazlarda), dokudan
elde edeceğimiz sinyal yüksek amplitütde, buna karşın
magnet gücü düşük ise (0.2 T gibi düşük Tesla değerli
cihazlarda), elde edilecek sinyalin amplitütü düşük
olmaktadır. Dolayısıyla magnet gücü yüksek ise
NEX=1 çoğu zaman yeterli olurken, magnet gücü düşük
ise yeterli siniyal elde edebilmesi için NEXin 6-8 gibi yüksek
değerlerde olması gerekebilmektedir. Sonuç olarak bunun
anlamı, magnet gücü yüksek ise inceleme süresi kısa,
buna karşın magnet gücü düşük ise inceleme süresi
NEX kadar uzun olmaktadır. Sonuç
olarak, inceleme süresini belirleyen 3 unsur:
MRG
incelemelerinde multislice tekniği bize büyük avantajlar sağlar;
bununla birlikte aynı zaman biriminde birden çok sayıda
kesit üzerinde işlem yapıldığından dolayı,
bu süre içersinde hastanın bir anlık hareketi tüm
kesitlere artefakt olarak yansıyabilmektedir. BTde ise
bildiğiniz gibi, kesitler sırası ile birbirinden bağımsız
olarak elde edildiği için hastanın ani hareketi sadece
1 veya 2 kesite yansımakta, diğer kesitler
etkilenmemektedir. Bu nedenle, MRGde kaliteli görüntü elde
edilebilmesi için hastanın inceleme süresi boyunca
hareketsiz olarak kalması esastır. Bu ayrıca
inceleme süresinin ne kadar önemli olduğunu da
belirlemektedir. INVERSION RECOVERY Inversion
Recovery sekansında Spin-ekodan farklı olarak, 90°
RF pulsdan önce 180°
RF puls kullanılmaktadır (Şekil 7.6).
Bu
sekansda kullanılan ilk 180° RF puls, ikinci defa kullanılan
180° RF puls veya Spin-eko sekansında kullanılan 180°
RF puls ile aynıdır; ancak uygulandığı sırada
longitudinal manyetizasyon mevcut olduğundan dolayı
etkisi farklı olmaktadır (Şekil 7.7).
Şekil
7.7den de anlaşıldığı gibi, RF puls öncesi
dokunun net manyetizasyou Boa paralel olduğu halde, 180°
RF puls bu net manyetizasyonu oluşturan paralel dizilmiş
protonları anti-paralele döndürdüğünden, artık
dokunun net manyetik vektörü Bo ile terstir. Bu noktadan sonra
dokuların T1 özelliklerine bağlı olarak protonlar
eski konumlarına geri döneceklerdir. Bu süreçde transvers
mmanyetizasyonun hiç oluşmayacağına dikkat ediniz
(Şekil 7.8).
Fakat
daha önce detaylı olarak açıkladığımız
gibi (Saturation Recovery), bazı dokularda longitudinal
manyetizasyon daha hızlı oluştuğu halde (T1 kısa),
bazı dokularda bu daha uzun sürecektir (T1 uzun). Sekansın
şekline bakacak olursanız; 180° RF pulsdan belli bir süre
sonra 90° RF puls uygulanmaktadır. Eğer dokuda paralel
veya anti-paralel olsun bir longitudinal manyetizasyon var ise
uyguladığımız 90° RF puls etkili olacaktır;
bununla birlikte 90° RF puls uygulandığı anda
dokuda longitudinal manyetizasyon yok ise 90° RF puls ile
trnsvers manyetizasyon oluşmayacaktır (bu doku için
bunun anlamı sinyal yokluğudur). Her dokunun bu ilk
uygulanan 180° RF puls sonrası süreçde, 90° RF pulsa
cevap vermedikleri bir anları vardır (yani o anda o
dokuda longitudinal manyetizasyon yoktur) ve dokuların 90 RF
pulsa cevap vermedikleri bu noktalarına null
point denmektedir. Null point yaklaşık olarak
dokunun T1 süresinin % 69una eşittir (Şekil 7.9).
PULS
ZAMANLAMA (PULSE TIMING) DİYAGRAMLARI Daha
önce detaylı olarak bahsettiğimiz ve diyagramdan da
anlaşıldığı gibi (Şekil 7.11), görüntü
oluşturmak için birbirine dik pozisyonlarda çalışan
3 gradiyent sargı sistemi gerekmektedir (Kesit-belirleme,
faz-kodlama, frekans-kodlama). Daha önce bu gradiyent sargıların
çalışma prensiplerini öğrendik; ancak puls
zamanlama diyagramları ile bunların ne zaman ve ne sürede
kullanıldıkları daha kolay biçimde anlaşılabilmektedir.
Kesit-belirleme,
90° ve 180° RF puls uygulandığı anda çalıştırılmaktadır;
bunun amacı RF pulsları ile sadece bir kesite uyan
voksellerdeki protonları etkilemektir (diyagramda izlenen
gradiyentlerdeki karelerin yükseklikleri gradiyentin amplitütü,
genişliği ise çalışma süresini temsil
etmektedir). Diyagramda dikkat ederseniz, 90° RF puls ile aynı
anda çalıştırılan kesit-belirleme
(slice-selection) gradiyentinden hemen sonra, bu gradiyent kısa
bir süre için ters yönde çalıştırılmaktadır.
Bunun amacı bu uyguladığımız
kesit-belirleme gradiyentinin neden olduğu protonlar arası
faz-bozulmasını (de-phasing) engellemektir (bu işlem
180° RF puls ile uygulanan kesit belirlemeden sonra yapılmaz,
çünkü 180° RF puls ile zaten protonlar arası
in-phase oluşturulmaktadır). Faz-kodlama
(phase-encoding) gradiyenti protonlar arasında faz şifti
oluşturmak için, 90° RF puls sonrası bir süre için
çalıştırılır ve bunu temsil eden çizgili
görünüm her seferinde artırılan gradiyent steplerini
ifade etmektedir. Daha
önce frekans-kodlama (frequency-encoding) gradiyentinin sinyal alınacağı
zaman çalıştırıldığını söylemiştik.
Ancak bunu sadece bu anda uygularsak eko-sinyalin alındığı
anda) protonlar arasında de-phase oluşturacağı
için sinyalin kaybolmasına veya azalmasına sebep
olmaktadır. Bundan kurtulmak için 180° RF pulsdan hemen önce
de-phaser
uygulanmaktadır (Şekil 7.12).
180°
RF puls öncesi uygulanan de-phaser protonlar arasında
faz şiftine (dephase) neden olacaktır; bu etki ortadan
kalktığında protonlar yine (Bo etkisi ile) aynı
frekansda salınım göstereceklerdir. Bu anda uygulanan
180° RF puls, daha önce açıklandığı gibi,
protonlarda ayna görüntüsü oluşturur. Frekans-kodlama
gradiyenti ikinci defa aynı yönde çalıştırıldığında
(ikinci defa uygulanan frekans-kodlamanın ilk yarısı,
ilk uygulanan frekans-kodlama ile eştir), frekansları
farklı olan protonlar bir anda inphase konumuna ulaşmaktadırlar
ve bu eko-sinyale neden olmaktadır (eko-sinyal elde edildiğinde
frekansların aynı olmaması ile voksellerimizi
birbirlerinden ayırabilmekteyiz).
GRADİYENT-EKO
(GE) Şu
ana kadar MRGde sık olarak kullanılmakta olan Spin-eko
ve Inversion Recovery sekanslarını inceledik. Aslında
Spin-eko ile mükemmel anatomik detay elde edilmektedir; ancak bu
sekansın bazı dokuların fizyolojik özelliklerini
tam olarak yansıtmaması ve inceleme süresinin uzun
olması gibi dezavantajları vardır. Bununla birlikte
son yıllarda Spin-eko, Fast Spin-eko (FSE) veya
Turbo Spin-eko (TSE) sekansları adı altında
modifiye edilmiş ve inceleme süresi belirgin derecede kısaltılmıştır
(16) (bu konu ileride detaylı olarak tartışılacaktır).
Bu dezavantajları ortadan kaldırmak için 80li yılların
sonlarına doğru, Hızlı
görüntüleme yöntemleri adı altında
Gradiyent-eko sekansı geliştirilmiştir. Bu tekniğin
avantajlarını kısaca sıralayacak olursak;
Spin-ekoya göre çok kısa sürelerde görüntü elde
edilebilmektedir; buna bağlı olarak hareket artefaktları
daha az problem yaratmaktadır ve hızlı görüntülemeye
sekonder olarak kardiyak incelemelerde olduğu gibi
fonksiyonel bilgiler veren görüntüler elde edilebilmektedir.
Bunlara ek olarak, gösterdiği doku kontrastı özellikleri
sayesinde günümüzde hızla gelişmekte olan MR
anjiyografi yapılabilmekte ve yine tekniğin hızlı
olmasına bağlı olarak 3 boyut (3 Dimention=3D) görüntüleri elde edilebilmektedir (bu sayede
uzaysal rezolüsyon belirgin derecede artmaktadır). Aslında
3D tekniği her sekans tipinde uygulanabilir; ancak inceleme
zamanının kısa olması ile pratikte sadece
Gradiyent-eko sekansı buna izin vermektedir (bu konu ileride
tartışılacaktır). Bu tekniğin bu kadar değerli
özellikleri yanında belirgin dezavantajları da vardır;
bu tekniğin kendine özgü doku kontrast özellikleri olduğundan
dolayı Spin-eko ile elde ettiğimiz dokular arasındaki
kontrastı, Gradiyent-eko ile tam olarak elde edemiyoruz. Gradiyent-eko
sekansında inceleme süresi nasıl kısaltılmaktadır? Daha
önce belirtildiği gibi, inceleme zamanını
belirleyen 3 unsur vardır: TR,
matriks, NEX. İnceleme zamanını kısaltmak için
bu 3 unsurdan herhangi biri kullanılabilir; ancak matriks değeri
rezolüsyonu etkilediğinden dolayı, NEX ise magnet gücü
(Tesla) ile direk ilgili olarak sinyal amplitütünü etkilediğinden
dolayı bunları değiştiremiyoruz (zaten
inceleme sırasında parametreleri belirlerken zamanı
mümkün olduğunca kısaltmak için bunları en uygun
değerlerde seçiyoruz). Dolayısıyla inceleme zamanının
kısaltılması ancak TR değerinin değiştirilmesi
ile mümkün olmaktadır ve Gradiyent-eko, işte bu temel
üzerine kuruludur.
90
dereceden küçük açılarda RF puls Spin-eko sekansında
neden kullanılmaz? Aslında
90 dereceden daha küçük değerlerde sapma açılan
(flip angle) Spin-eko sekansında da kullanılabilir;
ancak 180° RF puls uygulandığı anda ortamda
longitudinal manyetizasyon var ise, bu 180° RF puls ile ters yöne
dönecektir ve sekans çok kompleks bir hale gelecektir. Bu
nedenle Spin-eko sekansında 90 dereceden küçük sapma açısı
(flip angle) kullanılması uygun değildir. Daha
önce belirtildiği gibi, Gradiyent-eko sekansında 90
dereceden küçük açıda olmak üzere tek RF puls ve çok kısa
TR değerleri kullanılmaktadır. Bu kadar kısa
TR süresi içersinde longitudinal manyetizasyonun durumundan
bahsettik; ancak transvers manyetizasyona ne olmaktadır?.
Gradiyent-ekoda kullanılan TR süresi içersinde, bir çok
dokuda transvers relaksasyon tamamlanamaz; dolayısıyla
ortamda longitudinal manyetizasyon ile birlikte hemen her zaman için
bir transvers manyetizasyon da olacaktır. İşte oluşan
bu duruma Steady-State
free precession (SSFP) denmektedir ve bu konunun anlaşılması
Gradiyent-ekonun anlaşılması bakımından
çok önemlidir. Flash
: (Fast Low Angle Shot) Eğer
T1 ağırlıklı görüntüler elde etmek
istiyorsak, Spin-ekoda olduğu gibi dokuların T1 sürelerinin
farklı olmasından faydalanmak zorundayız; dolayısıyla
steady-state konumuna ulaşmak avantajlı değildir (çünkü
steady-state durumuna ulaşıldığında
dokuların T2 sürelerinin farklı olması ön plana
çıkmaktadır; bunun anlamı T2 süreleri faklı
olan dokular arasında steady-state konumuna ulaşıldığında,
dokular arasında mevcut transvers manyetizasyon amplitütleri
farklı olacak, buna bağlı olarak da tekrarlanan RF
pulslar ile farklı amplitütde sinyaller elde edilmektedir). Steady-state
konumundan nasıl kurtulunur? Bu
amaçla bilgisayarda bir sekansın data bilgileri toplandıktan
sonra, ortamda mevcut transvers manyetizasyonu, protonlar arasında
faz şifti (phase shift) oluşturarak ortadan kaldıran
bir gradiyent kullanabiliriz (gradiyentlerin de-phase oluşturarak
transvers relaksasyonu hızlandırdıklarını
hatırlayınız). Kullanılan bu gradiyente Spoiler
Gradiyent, bu yöntemin kullanıldığı
Gradiyent-eko sekansına ise FLASH (Fast low angle shot)
veya Spoiled Flash
denmektedir (Şekil 7.15)
Bu
sekans tipinde, RF pulsları arasında transvers
manyetizasyon etkili biçimde de-phase oluyorsa (yani
transvers manyetizasyonu ortadan kaldırabiliyorsak; ki bunun
için Spoiler gradiyentin kullanıldığını
söyledik); kısa TR ve 30-60 derece gibi flip angle ile T1 ağırlıklı
görüntüler elde edilmektedir. Bu teknikte T2 ve T2* etkisinden
kurtulmak için, TE mümkün olduğunca kısa tutulmalıdır
(TE, Spin-ekoda olduğu gibi, 90° RF puls ile eko-sinyalin
alındığı an arasındaki süredir). Elde
edilecek görüntünün T1 ağırlığı Flip
angle 90 dereceye yaklaştıkça artacaktır; fakat
bunun da, ortadaki longitudinal manyetizasyonu azaltıcı,
buna bağlı olarak elde edeceğimiz sinyalin amplitütünün
azalması gibi sakıncaları vardır. Bu nedenle
tetkikte en uygun olan flip angle seçilmelidir.
Belirlenen
TR ve flip angle (sapma açısı) değerleri sinyal
amplitütünü hangi oranlarda etkilemektedir?
Grass
: (Gradient Recalled Acquisition at Steady-State) Gradiyent-eko
sekansında T2 ağırlıklı görüntü elde
etmek için daha önce tanımlanan steady-state konumundan
faydalanılması gerekmektedir ve bu durumda RF pulsların
tekrarı süresince ortamdaki mevcut transvers manyetizasyon
amplitütü, elde edilecek sinyalin amplitütünü belirleyecektir. Bu
tekniğe benzer sekanslara, FISP (Fast imaging Steady-state
precession), PSI (Partial Saturation Imaging), FAST (Fourier
acquired Steady-state) ve FFE (Fast Field echo) gibi isimler
verilmektedir. Spin-ekoda
elde edilen sinyal, dokuda mevcut longitudinal manyetizasyondan
elde edilmektedir ve bu Spin-eko için gayet doğaldır.
Çünkü kullandığımız TR değeri, dokuların
T2 değerlerinden belirgin derecede büyüktür (TR>>T2).
Flash Gradiyent-eko sekansında ise uyguladığımız
TR, bazı dokuların T2 değerlerinden daha kısadır;
bu olumsuz etkiyi ve karışıklığı
ortadan kaldırmak için (tüm dokularda transvers
manyetizasyonu ortadan kaldırmak için) bu sekansda (FLASH)
Spoiler gradiyent kullanılmaktadır (aslında
pratikte Spin-ekoda da kalmış olabilecek transvers
manyetizasyonu ortadan kaldırmak için de-phasing
gradiyent kullanılmaktadır). GRASSda ise T2 ağırlıklı
görüntü oluşturmak için amacımız dokuda
steady-state konumuna ulaşmaktadır ve bu amaçla TR değeri
çok kısa tutulmaktadır (dolayısıyla bu küçük
TR zamanında transvers relaksasyon tamamlanamayacak ve hemen
her zaman için ortamda transvers manyetizasyon olacaktır).
Grass puls zamanlama diyagramında (Şekil 7.18) dikkat
edilirse, FLASHdan farklı olarak Spoiler gradiyent
kullanılmaz; bunun yerine faz-kodlamada buna ters yönde
çalışan ikinci bir re-phasing gradiyent mevcuttur. Bunun amacı faz-kodlama
ile oluşan faz şiftinin neden olduğu
de-phasing etkiyi ortadan kaldırmaktır (çünkü
mevcut de-phasing etki steady-state konumunu bozmaktadır).
Oluşturulan steady-statede transvers manyetizasyon amplitütü
T2si uzun olan dokularda yüksek olacaktır; ayrıca
flip angle yüksek ise yine transvers manyetizasyon amplitü fazla
olacaktır. Eğer T2>>T2 ise, her şeye rağmen
steady-state ortadan kalkacaktır ve bu durumda Grass ile
Flash aynı özellikleri taşır (re-phasing
gradiyentte rağmen); yani uzun TR ile FLASH ve GRASS
teknikleri aynı görüntüyü vermektedirler.
FLASH
tekniğinde TR süresi kısmen uzun tutulduğundan
dolayı bu mümkün olur. Ancak GRASS tekniğinde TR değeri
çok kısa tutulduğundan, multi-slice görüntüleme
tekniğini uygulamak mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla,
GRASS tekniğinde TR çok kısa olmakla beraber (bununla
doğrudan ilişkili olarak inceleme süresi de kısalmaktadır);
kesit sayısının artması inceleme süresini doğrudan
artırmaktadır. Başka bir deyişle; GRASSde
inceleme süresi : Kesit sayısı x TR x Matriks x NEX
olarak tanımlanır. Spin-ekoda
magnetin neden olduğu inhomojeniteyi ortadan kaldırmak için
180° RF puls kullanılmaktadır. Oysa Gradiyent-ekoda
180° RF puls yerine, yine eko oluşturmak amacıyla
gradiyent sistem kullanılmaktadır ve bu sekans ile elde
edeceğimiz sinyal magnet inhomojenitelerinden etkilenecektir.
Bu
nedenle elde edilen T2 görüntülerine T2 yerine T2*(T2 star)
denmektedir. Yani, transvers relaksasyona neden olan 2 tane önemli
neden vardır: (bu konu kitabın ilk bölümlerinde tartışıldı)
mikroskobik manyetik çevre farklılıkları (bu bize
T2 ağırlıklı görüntüleri vermektedir) ve
magnetin neden olduğu manyetik inhomojenite (bu, Spin-ekoda
180° RF puls uygulaması ile ortadan kaldırılabilmektedir).
Magnetin neden olduğu manyetik inhomojenite
Gradiyent-ekode tam olarak ortadan kaldırılamaz. Çünkü
frekans-kodlama ile protonlar arasında ilk önce
de-phase ve sonra re-phase ile eko elde ediyoruz;
ancak bunun yanında ortamda gradiyent sistem ile kontrol
edemediğimiz (değişik yönlere doğru
de-phase oluşturan) ve yine sistemimizin neden olduğu
manyetik inhomojenite kalmaktadır (Spin-ekoda uygulanan
180° RF puls ile bu sorun çözülmektedir). Bugün
rutin klinik kullanımda; Gradiyent-eko genellikle MR
anjiyografi, 3D volüm görüntüleri ve kardiyak incelemeler amacıyla
kullanılmaktadır (çünkü rutin klinik kullanımda
bu teknikler için Gradiyent-eko sekansı esastır). Bunun
yanında, özellikle düşük Tesla değerli
sistemlerde genellikle T2 ağırlıklı görüntüler
yerine inceleme zamanını kısaltmak için T2* görüntüleri
yaygın olarak kullanılmaktadır. Aslında FLASH
ile elde edilen T1 ağırlıklı görüntüler
Spin-eko ile elde edilen görüntüler ile aynı özellikleri
taşır; buna karşın biraz önce bahsedilen
nedenlerden dolayı, T2 ağırlıklı görüntüler
(T2*) şimdilik yeterince başarılı değildir
ve Spin-eko ile elde edilen T2 ağırlıklı görüntüler
bugün için esas kabul edilir. Örneğin dehidrate diskler
veya spinal kord lezyonları Gradiyent-eko ile elde edilen T2*
görüntülerinde kolaylıkla gözden kaçabilmektedir. 3
D GRADİYENT-EKO GÖRÜNTÜLEME
Daha
önce incelediğimiz sekanslarda kesit-belirleme gradiyentinin
nasıl çalıştığını ve RF pulsun
sadece bir kesite denk gelen protonları etkilediğini hatırlayınız;
bu durumda kesit kalınlığını belirleyen
ana unsurlar, kesit-belirleme gradiyentinin gücü ve RF puls bant
genişliğidir. Dolayısıyla ince kesit elde
etmek için gradiyentin gücünü artırabiliyor veya RF puls
bant genişliğini daraltabiliyorduk. Bununla birlikte;
kesiti ince olarak düzenlersek, kesit içine düşen
protonların miktarı azalacağından elde edeceğimiz
sinyalin amplitütü belirgin olarak azalacaktır. Bu azalma düşük
Tesla değerli cihazlarda belirgin iken, yüksek Tesla değerli
cihazlarda daha az belirgindir; yüksek Tesla değerli
cihazlarda kesit kalınlığının daha kolaylıkla
azaltılabilmesinin de sebebi budur. Dolayısıyla,
şu ana kadar incelediğimiz sekanslarda; cihazımız
yüksek Tesla değerli ise ince kesit yapabildiğimiz
halde, eğer cihazın Tesla değeri düşük ise
bu mümkün olamamaktadır. Bununla birlikte cihazın
Tesla değeri ne kadar yüksek olursa olsun çok ince kesit
yapma şansımız (2D teknikleri ile) yine de mümkün
değildir. Ancak 3D tekniği uygulandığında
1 mm. gibi ince kesitler kolaylıkla yapılabilmektedir.
Bunun nedeni sinyalin sadece bir kesitten değil, tüm doku
volümünden gelmesidir, yani sinyal amplitüt azlığı
sorunu bu teknik ile ortadan kaldırılmaktadır. Aslında
sinyal amplitütünün fazla olması SNR (signal-to-noise
ratio)ın yüksek olması demektir. İleride detaylı
olarak bahsedilecek olan SNR (Signal-to-noise ratio) 3D tekniğinde
2D tekniği ile karşılaştırıldığında
daha yüksek (SNR bu teknikte kesit sayısının kökü
ile orantılıdır) elde edilmektedir. Örneğin
64 kesitlik 3D inceleme, benzer sekans ve aynı TR ile yapılmış
2D tekniği ile karşılaştırıldığında
SNR 8 kat daha fazla olmaktadır. Bu özellikleri ile, 3D
tekniği ile elde edilen görüntülerde uzaysal rezolüsyon,
2D tekniği ile elde edilen görüntülere göre belirgin
derecede daha yüksek olmaktadır. Ayrıca,
2D teknikleri ile kesitlerimizi devamlı biçimde alırsak
(kesintisiz olarak veya kesitler arasında gap [aralık]
olmaması), kesitler arasında BTde parsiyel volüm
etkisine benzer şekilde, cross-talk
etki oluşmaktadır (bu konu ileride detaylı
olarak tartışılacak); bu nedenledir ki; 2D
tekniklerinde genellikle kesitler arasında gap (aralık)
uygulanmaktadır. 3D tekniğinde ise kesit kalınlığımız
çok ince olduğu halde cross-talk etki çok azdır. İnceleme
süresi : kesit sayısı x TR x Matriks x NEX Bu
teknikte kesit sayımız çok olduğundan dolayı
doğal olarak inceleme diğer sekanslardan daha uzun sürmektedir. Bu
teknik diğer sekanslarda uygulanamaz mı?
İncelenen
doku volümünde, voxellerimizin 3 boyutu da birbirlerine eş
olursa, buna isotropic
3D; farklı olursa anisotropic
3D denmektedir (Şekil 7.20). İKİLİ-EKO
GÖRÜNTÜLEME Daha
önce T2 ve proton dansite görüntülerinin nasıl elde
edildiğinden bahsettik. Proton dansitesi için uzun TR, kısa
TE; buna karşın T2 ağırlıklı görüntüler
için uzun TR, uzun TE gerekmektedir (aralarındaki farkın
kabaca TE süresi olduğuna dikkat ediniz) (Şekil 7.21).
Daha
önce Spin-eko sekansını anlatırken, 180° RF puls
ile eko-sinyali elde ettikten sonra, ikinci defa 180° RF puls
uygulanması ile ikinci eko-sinyali elde edebileceğimizi,
ancak bu eko-sinyalin amplitütünün ile ekoya göre daha düşük
olacağını söylemiştik. İşte bu özellikten
faydalanılarak (ardsıra 180° RF puls uygulanması
ile) aynı sekansda, zamanda belirgin kayıp olmaksızın,
hem proton dansitesinde hem de T2 ağırlıklı görüntüler
elde edilebilmektedir. İlk eko ile elde edilecek görüntüler
proton dansite görüntüsünü, ikinci eko ile elde edilecek görüntüler
ise T2 ağırlıklı görüntüleri verecektir. Proton
dansitesindeki görüntüyü elde etmek için kullandığımız
180° RF puls, TE2 zamanında elde edilecek sinyal amplitütünü
değiştirmez (Şekil 7.21 TE1 ve TE2) Çünkü T2 ağırlıklı
görüntüler elde ederken, dokuların mikroskobik manyetik çevre
farklılıklarından yararlanılmaktadır ve
arada kullandığımız 180° RF puls daha önce
defalarca tekrarladığımız gibi, sadece
magnetin neden olduğu inhomojeniteyi düzeltmekte, T2 ağırlıklı
görüntülerin oluşmasına neden olan mikroskobik
manyetik çevre farklılıklarına etkilememektedir. ÜÇLÜ-EKO
GÖRÜNTÜLEME
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|